Her şey 2 hafta önce başlamıştı. Yeni aldığımız evin dekorasyonuyla ilgileniyorduk. Aslında çok da güzel gidiyordu. Duvarlarımızı birlikte boyamış, hatta klasik film sahnelerine benzer bir boyalı şakalaşma sahnesi bile yaşamıştık. Eşyaların yerleşimine karar verip fiyat araştırması yaparak tek tek gidip almıştık. Daha önce yaptığımız ihtiyaç listesi ve ayırdığımız bütçe doğrultusunda hareket ediyorduk fakat bu her zaman mümkün olmuyordu. Dekorasyon sırasında ortaya çıkan ufak tefek şeyler hesaplarımızı bozmuştu. Listede kalan ve birini benim diğerini de onun isteğiyle eklediğimiz TV sehpası ve avize seçenekleri için kısıtlı bir bütçemiz kalmıştı. Aralarında bir seçim yapmamız gerekti. Eşim, televizyonumuzun eski sehpada kötü durduğunu ve güzel bir sehpa ile hem şık bir görüntü kazanacağını, hem de DVD, Playstation gibi gereçler için uygun ve kullanılması keyifli hale geleceğini söylerken; ben de evimizin biraz daha lüks görüntü kazanması gerektiğini ve şık bir taşlı avize almamız gerektiğini savunuyordum. İşte her şey bu tartışmayla alev alıp buralara kadar gelmişti.
Evdeki soğuk savaş devam ederken, eşim bir gün eve elinde plazma bir televizyonla geldi. Benim akıllı eşim, elimizdeki parayı en iyi şekilde kullanmıştı ve hem fonksiyonelliği, hem de lüks ihtiyacını birleştirmişti.
Zaten bu pratik zekasına aşık olmuştum ben onun.